Interview with Turkish newspaper soL (Turkish translation)

ABD’de 6 Kasım’da gerçekleştirilecek başkanlık seçimleri öncesi, milyarlarca dolar para akıtılan kampanyaları ile Demokratların adayı Barack Obama ile Cumhuriyetçilerin adayı Mitt Romney boy gösteriyor. ABD’deki seçim sistemi nedeniyle yalnızca iki parti arasında olduğu düşünülen başkanlık seçimlerinde sosyalist bir aday da var. Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi’nin (PSL) siyah ve kadın adayı Peta Lindsay kısıtlı kaynaklarla sosyalizmin sesini ABD toplumuna duyurmaya çalışıyor. Başkanlık yarışından Occupy eylemlerine, işsizlikten dış politikaya kadar birçok konuda konuşan Lindsay’in soL Gazetesi’nde yayımlanan röportajının tamamını soL Portal okurlarıyla paylaşıyoruz.

2012 başkanlık seçimlerine katılan sosyalist, siyahî bir kadın adaysınız. Bu başkanlık yarışına neler kattığınızı düşünüyorsunuz?

Kampanyamız Amerika Birleşik Devletleri’nde yalnızca yeni siyasetçilere değil, yeni bir sisteme ihtiyaç duyduğumuz fikriyle gelişti. Cumhuriyetçiler ve Demokrat partiler, Wall Street banka ve kurumlarının oluşturduğu küçük bir sınıfın ekonomik üstünlüğünü korumaya yönelik ortak bir sorumluluğu paylaşıyor. Küresel anlamdaysa, ABD imparatorluğunu korumak ve genişletmek gibi ortak bir hedefi paylaşıyorlar. Bazı meselelerde anlaşmazlık yaşıyorlar ve farklı seçmen çevreleri var, ama bunların çoğu elitler arasındaki taktiksel anlaşmazlıklar. Tarafların hiç biri yoksulların ve işçilerin veya ezilen ulusların çıkarlarını temsil etmiyor.

PSL’nin kampanyası bunun tam tersi. PSL antikapitalist bir parti ve önde gelen özel bankalara el koyulması çağrısında bulunuyor. Toplumun varlığının büyük kısmını kontrol eden bu bankalar 2008 yılında vergi mükelleflerinin paralarıyla kurtarıldı. Eğer bankalar ele geçirilip halk tarafından idare edilse, bu kurtarılmış varlık derhal herkes için anayasal bir hak olarak iş, ücretsiz eğitim, sağlık hizmeti ve barınma sağlayabilir.

Şahsen, işçi sınıfı içerisinden siyahî bir kadın olarak, iki büyük işletme tarafından açıkça umursanmayan toplumsal kesimlerin tecrübelerinden söz edebilirim. Siyahî topluluklar çok daha yüksek düzeyde işsizlik ve yoksullukla, polis şiddetiyle ve ırkçı ceza yargılaması sistemiyle karşı karşıya kalıyor. Diğer iki taraf da, bu konuya değinmeyecek. Aynı şey, sürekli saldırıya maruz kalan kadın hakları konusunda da geçerli, Demokratlar bunu durdurmak için hiçbir şey yapmadı, ancak bizim kampanyamız yeni bir militan kadın hareketi çağrısı yapıyor.

Dünyanın başka bir yerinden bakıldığında, Türkiye’deki birçok insan sosyalizm ve ABD sözcüklerini aynı cümlede kullanmayı aklından bile geçirmez. ABD’de, özellikle de başkanlık seçimlerinde sosyalist bir programı savunmak zor mu?

“Soğuk savaş” ile geçen on yıllar boyunca, sürekli olarak basında, eğitim sisteminde ve siyasetçilerin konuşmalarında teşvik edilen antikomünizm, Amerika Birleşik Devletleri’nin gayrı resmi dini gibiydi. Bunun büyük bir kısmı hala var olsa da, bana göre artık bir sosyalist olarak açıkça konuşmak daha kolay ve özellikle de gençler arasında sosyalizme yönelik artan bir merak söz konusu. Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen bir ankete göre, gençlerin yüzde 49’u “sosyalizm” kelimesine sıcak bakıyor. Çünkü her ne kadar onlara kapitalizmin en harika sistem olduğu söylense de, dışarıya baktıklarında yüksek oranlarda işsizlik, düşük ücretler, düzenli işten çıkarma ve haciz ve gitgide ödenemeyecek hale gelen eğitim ve sağlık masraflarıyla karşılaşıyorlar. Geçtiğimiz yıl üniversite mezunlarının yüzde ellisi iş bulamadı. Yoksulluk çeken 49 milyon, yoksulluk sınırında yaşayan ise 97 milyon insan var.

Bu yüzden hayır, sosyalizmden söz etmek çok da zor değil – aslında, kampanyamızı bu meseleleri tartışabilecek olduğumuz için yürütüyoruz. Basın tarafından tamamen yok sayılıyoruz ve seçim kuralları oy pusulasında yer almamızı çok zorlaştırıyor. Yüzlerce milyon dolar harcamadığı sürece, hiçbir aday ciddi bir katılımcı olamıyor. Yani karşılaştığımız en büyük zorluklar bunlar, sistem tarafından karşımıza çıkarılan zorluklar. İnanıyorum ki, eğer mesajımız milyonlarca insana ulaşabilseydi, çok daha fazla insan sosyalizme ilgi duyardı.

İnsanlar sosyalist programa nasıl tepki veriyor? Kampanya tecrübelerinizden örnek verebilir misiniz?

Şu anda yaşamakta olduğum Kaliforniya’dan, güney batıya, orta-batıya kadar ülkede bir konuşma turu gerçekleştiriyorum, şu anda da doğudayım. Gittiğim her yerde sosyalist bakış açısıyla ilk kez tanışan insanlarla karşılaşıyorum. Çok az siyasi tecrübeye sahip olanlar bile tüm sistemin süper zenginler tarafından yönetildiğini kabul ediyor. İnsanlara sık sık iş sahibi olmanın dünyanın en zengin ülkesinde bir hak olup olmadığını soruyorum. “Evet” diyorlar. İnsanların tahliye veya icra korkusu olmadan evlerinde yaşama hakları olup olmadığını soruyorum. “Evet” diyorlar. Bu gibi meseleler üzerinden gidiyorum ve sonunda “eğer tüm bunlara katılıyorsanız, işte bu sosyalist program” diyorum. Sosyalizm kelimesinden korkan birçok insan aslında çoktan sosyalizmin kilit unsurlarına inandıklarını fark edince şaşırıyor.

En önemlisi, insanların gerçek değişimin seçimlerle gelmeyeceği mesajını çok iyi karşıladığını düşünüyorum. Bu Obama’nın başkanlığında açıkça görüldü. Değişim gerçekten mücadeleyle, insanların harekete geçmesiyle gelir. Biz her ne kadar seçimlere katılıyor olsak da, bunu seçimlerin ötesinde bu tür bir hareket oluşturmak için bir fırsat olarak kullanıyoruz.

Geçtiğimiz ay (Eylül), Occupy (işgal et) hareketinin yıl dönümüydü. Occupy hareketinin insanların radikal bir değişiklik fikrine bakışlarında bir değişiklik yarattığını düşünüyor musunuz?

Eşitsizlik ve bankaların sahip olduğu güç gibi konulara ışık tutmasıyla kesinlikle bir fark yarattı. Kullandığı terimler -%99’a %1- artık ülkemizin ortak kelime dağarcığının bir parçası. Aynı zamanda genç nesle aktivizmi ve değişimin bize verilmesini beklemektense bizzat “değişimin kendisi olmamız” gerektiğini anlattı. Hareket tek bir ideoloji etrafında şekillenmedi, birçok farklı bakış açısına sahip insan katıldı ve düşüncelerini savundu. Ben Occupy Los Angeles’a katıldım ve yol arkadaşım Yari Osorio hareket ilk başladığında tutuklanan 700 kişi arasındaydı. Hareket hala ayakta, ama hükümet geçtiğimiz yıl ülkedeki tüm kampları dağıttığı ve 7000’den fazla insanı tutukladığı için zayıflatıldı.

Kampanya sırasında kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz? Özel olarak Obama’nın kampanyasını hedef alıyor musunuz? İnsanlar neden Obama’ya oy vermemeli?

Hem Cumhuriyetçi aday Mitt Romney’i, hem de Demokrat aday Obama’yı hedef alıyoruz. Milyonlarca yoksul ve işçi Romney’den haklı olarak nefret ediyor. Wall Street gücünün küstah bir temsilcisi, partisi de göçmenlerin, kadın haklarının, çevresel düzenlemelerin, vb. açık bir düşmanı. Hiçbir siyah vatandaş ona oy vermeyecek.

peta_at_antiwar.jpg

Barack Obama “umut” ve “değişim” sloganlarıyla seçilmişti. Görevden ayrıldığı sırada muhtemelen tarihin en çok nefret edilen başkanı olan George W. Bush’un tam zıttı olarak görülüyordu. Ancak Obama başarılı olamadı. Sola ait bazı sloganları kullandı, ancak Demokratlar gerçek bir merkez-sağ partisi. Bush’dan daha fazla göçmeni sınır dışı ettiler. Ortadoğu’da ve Afrika’da yeni savaşlar ve saldırılar başlattılar.

Artık daha fazla umut ve değişim vaat edemeyecek olan Demokratların temel çizgisi “bize oy verin yoksa gerçekten kötüye gidecek”. Ancak işler zaten yeterince kötü ve Demokratlara oy vermek tasarruf ve savaşı büyütme gibi meselelerdeki siyasi doğrultuyu değiştirmedi. Demokratlara “kötünün iyisi” olarak görüp oy verme stratejisi yalnızca insanların direncini zayıflattı, iki büyük partiye karşı savaşması gerekenleri hareketsizleştirdi ve yıldırdı.

Neden bazı insanların ilk siyahî başkan olarak Obama’ya oy vermek istediklerini anlıyoruz. Bu ülkenin kölelik ve ırkçılık geçmişine bakıldığında bu tarihsel bir gelişimdi. Ancak bu aynı zamanda, bugün dört yıl öncesinden daha az ırkçı, yağmacı veya emperyalist olmayan ABD kapitalizmi için de bir imaj yenileme fırsatıydı. Ekonomik kriz sırasında Obama’nın başkan olması sisteme yardımcı oldu çünkü birçok ezilen insanın mücadele etmesi önlendi. Bizim kampanyamız bu tür bir mücadele hareketini temsil ediyor ve yeniden başlatmak istiyor.

Bir dış siyaset gündeminiz var mı?

Evet, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sosyalistlerin emperyalizme içeriden muhalefet etmeleri ve zayıflatmaya çalışmaları gerektiğini düşünüyoruz. Kampanyamız dünyadaki tüm ABD üslerinin kapanması ve tüm askerlerin, uçakların ve gemilerin geri getirilmesi çağrısında bulunuyor. Bu Afganistan işgalinin hızla sonlandırılmasını ve Irak’tan ABD personelinin çıkarılmasını da içeriyor. Aynı zamanda İsrail’e yapılan ABD yardımının ve devrimci Küba üzerindeki 50 yıllık ablukanın sonlandırılmasını da talep ediyoruz.

Biz PLS’de halkların özgürlüğü için mücadele eden hareketlerle dayanışma kurmak ve yalnızca bağımsız bir yol çizme cesaretinde bulundukları için emperyalistlerin rejim değişikliğine zorladığı ülkeleri savunmak için özel bir çaba sarf ediyoruz. Aynı zamanda tüm yurtseverlik propagandasına rağmen, savaşçı zihniyetin Amerika Birleşik Devletleri halkının da refahını düşürdüğünü söylüyoruz. Genellikle ekonomik olanaklardan yoksun olduğu için orduya katılanları çıkar uğruna ölmeye ve öldürmeye gönderiyorlar. Aynı zamanda kamu kaynaklarını da yok ediyorlar – ülkenin bütçesel sorunlarının çoğu devasa savaş makineleri kapatılarak hızla çözülebilir.

ABD’nin Ortadoğu’daki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Sosyalizm bu rolü nasıl değiştirebilir?

İster Demokratlar, ister Cumhuriyetçiler tarafından yönetilsin, ABD hükümeti Ortadoğu’nun yağmalanmasını ve yeniden sömürgeleştirilmesini kilit bir stratejik hedef haline getirdi. Özellikle de petrol kaynakları üzerinde coğrafi kontrolün sağlığı için, demokratik bir biçimde seçilmiş olan hükümetleri devirdiler, ırkçı İsrail devletini desteklediler, soykırıma varan yaptırımlarda bulundular ve Irak halkına ahlaksız bir savaş açtılar. ABD hükümeti yeniden bu müdahaleci rolü oynamak için “Arap Baharı” fırsatını kullandı. Süslü “demokratik” ifadelerine rağmen, tasarıları gayet şeytaniydi.

Ortadoğu’ya yönelik sosyalist bir dış politika; dayanışma, özerklik ve ortak işbirliği üzerine kurulu olurdu. Öncelikli tavrı, Ortadoğu’dan çalınan zenginliğin ve düzenlenen suçların telafi edilmesi olurdu. Bu savaş, saldırı dönemi sona erir, tüm ABD askerleri ülkeye geri getirilir ve üsler kapatılırdı. Ben Afganistan’a ve Irak’a yönelik savaşlara muhalefet geliştiren kitle hareketinde gençliği örgütlüyordum. Yıllar boyunca milyonlarca insan “ABD hükümeti bizim adımıza hareket ediyor ama bizim rızamızla değil!” demek için eylemler düzenledi. Bizim bugünkü mesajımız da budur – biz Ortadoğu halklarıyla dayanışma istiyoruz.

Suriye’deki karmaşaya dair PSL’nin tutumu nedir?

Bizim buradaki temel amacımız ABD’nin ve onun ortaklarının Suriye’nin iç meselelerine tüm müdahalesini durdurmaktır. Suriye hükümetine yönelik yaptırımlara, isyancı güçlere silah ve para sağlanmasına ve halkı daha doğrudan bir müdahaleye hazırlamak için Suriye’ye karşı yürütülen medya kampanyasına karşı çıkıyoruz.
peta3.jpg
Suriye’deki duruma gelecek olursak, çatışma tamamen askeri bir boyuta taşındıktan sonra gerici ve bağnaz güçlerin muhalefette baskın hale geldikleri açık. Amerika Birleşik Devletleri’nin ve onun bölgedeki müttefiklerinin askeri, mali ve lojistik desteği olmasaydı, Suriye hükümeti bu gerici ve bağnaz güçleri uzun süre önce mağlup edebilirdi. Buradan bakıldığında, bu hükümetler Suriye’deki iç savaşın devam etmesinden ve olası bir bölgesel savaştan sorumludur. Biz Suriye hükümetini ideolojik yönden desteklemiyoruz, ancak onu yıkma ve dış güçlerin boyunduruğuna sokma girişimine karşı savunuyoruz. Planlanmış bir iç savaş ve bölgesel çatışma Ortadoğu halkları için bir felaket olacaktır.

PSL kaç eyalette oy pusulasında yer alıyor?

Şu anda 13 eyalette oy pusulasında bulunuyoruz. Bu eyaletlerin altısında PSL adayları pusulanın tek sosyalist adayları olacak. PSL ülkenin tüm bölgelerinde oy pusulasında yer alacak: Batıda; Colorado, Utah ve Vaşington’da, Güneyde; Arkansas, Florida ve Louisiana’da, Orta-batıda; Iowa, Minnesota ve Wisconsin’de ve Kuzeydoğu’da New Jersey, New York, Rhode Island ve Vermont’ta.

Üçüncü bir tarafın adayı olarak oy pusulasına girmek için ne gerekiyor? Kolay mı yoksa zor mu?

Fazlasıyla zor. Her bir eyalet oy pusulasına nasıl dahil olunacağına dair kendi düzenlemelerini belirliyor – ulusal bir standart veya tek bir ulusal oy pusulası yok. 50 eyalette oy pusulasına girmek 50 ayrı çaba gerektiriyor, her birinin kendi tarihleri ve kuralları var. Bazı eyaletler oy pusulasına girmek için o kadar çok dilekçe istiyor ki, başarmak imkânsız hale geliyor veya milyonlarca dolar gerektiriyor. Bu yüzden, en çok destekçiye sahip olduğumuz eyaletlerin bazılarında, koşulların sertliğinden dolayı oy pusulasında olmayacağız. Bu kuralların siyasi iktidar üzerinde iki taraflı bir tekeli korumak için tasarlandıklarını biliyoruz.

ABD siyasi sisteminin bir başka anti demokratik yönüyse reklamlar ve çekişmeler. İki büyük parti bu yılki başkanlık seçimlerinde, çoğunluğu reklama olmak üzere iki buçuk milyar dolar harcayarak ki bu, hiçbir işçi sınıfı partisinin ulaşamayacağı bir rakam. Ben her ne kadar oy pusulasında olsam da, başkanlık çekişmeleri gizli bir biçimde yürütülüyor ve benim ve diğer daha küçük partilerin katılımının önüne geçecek giriş kuralları koyuluyor.

Siz 28 yaşındasınız ama ABD anayasasına göre başkan olabilmek için en az 35 yaşında olmanız gerekiyor. Anayasadaki ifadeye rağmen neden siz başkanlığa aday olarak belirlendiniz?

Biz, genç insanların oy verebildiğini, mahkemelerde yetişkinler gibi yargılanabildiğini, askere gönderildiğini ve hayatlarımızın her gün hükümetin kararlarıyla etkilendiğini düşününce, yaş zorunluluğunu anti demokratik bir kural olarak görüyoruz. Biz neden başkanlık için aday olamayalım?

Asıl mesele yandaş basının mücadeledeki üçüncü tarafları, her ne kadar tüm yasal gerekliliklere uysak da ciddiye almaması. Yalnızca Demokratlara ve Cumhuriyetçilere yer veriyorlar ve onları tek “meşru” adaylar olarak gösteriyorlar.

Benimle aynı partiden seçime katılan diğer aday Kolombiyalı genç bir göçmen ve o da anayasanın bu ülkede doğmuş olma gerekliliğine uymuyor. Ancak bu bizim kampanyamızın kime ulaşmayı hedeflediğini gösteriyor – gençlere, ezilenlere ve işçi sınıfına. İnsanlar bizim kampanyamıza adaylarımızın Beyaz Saray’a gitmesini bekledikleri için değil, mücadele mesajından dolayı ilgi duyacak.

(soL Gazetesi – ABD)

Related Articles

Back to top button